Doğal olarak içime hiçbir şeyin tadını çıkaramayan sevimsiz insanlardan birine dönüşme korkusu çöktü. Ben de karla ilgili - geç de olsa - ufak bir yazı yazayım dedim.
Atmosferi oluşturmak için en sevdiğim kış şarkısını koyuyorum.
I was following the pack all swallowed in their coats / With scarves of red tied around their throats / To keep their little heads / From falling in the snow / And I turn 'round and there you go / And Michael you would fall / And turn the white snow red as strawberries in the summertime
Bu şarkı, Fleet Foxes'ın en popüler şarkısı. Pentatonix ve Birdy tarafından yapılmış coverları da var sanırım, eğer onlardan dinlemeyi tercih ederseniz. Benim için de çok özel bir şarkı çünkü Fleet Foxes'ı ilk kez bu şarkıyla keşfetmiştim.
***
Sanırım bu yıl kar ve kışın heyecanını yaşayamamamın nedeni kısa aralıklarla kış atmosferinde geçen iki kitap okumuş olmam. Biri Boris Pasternak'ın Doktor Jivago'su, öteki ise Kar.
Doktor Jivago, Rusya'da çarlığın yıkıldığı ve yerine komünizmin geldiği dönemi farklı karakterlerin gözünden anlatan bir kitap. Ana karakter, kitabın başlığından da anlaşıldığı üzere Yuri Jivago, çarlık döneminin zengin ailelerinden birinde yetişmiş bir doktor. Kitabı okumadan önce 1965 yılında çekilmiş film versiyonunu izlediğim için tüm kitap boyunca onu Ömer Şerif'in yüzüyle hayal ettim. (Bir de Keira Knightley'li 2002 versiyonu var.)
Ne var ki kitaptaki tasvir çok farklı. Kitapta Yuri, dikkat çekmeyen yüz hatları ama düzgün bir buırunla anlatılmış. Ömer Şerif bunun tam tersi sayılır: oldukça karakteristik yüz hatları ve o kadar da güzel olmayan bir burun. Ama tabii ki , onu o rolde izlemek harika bir şey, her ne kadar film günümüz izleyicisi için birazcık alışılmadık kaçsa da.
Önemsiz bir detay hakkında çok fazla konuştum sanki... Aman neyse :P
Kitabı genel olarak çok beğendiğimi söylemeliyim. Dozunda kullanıldığı zaman şiirsel dile bayılırım ve Boris Pasternak bunu kitabında çok güzel kullanmış. Kendisi de (tıpkı Jivago gibi) bir şair zaten. Kitabın sonunda da Jivago'nun yazdığı şiirleri bulabilirsiniz. Şiirler kısmını o kadar da özenli okuyamadım ama kitaptaki anlatım tarzının beni orijinal dilinde okuyabilenleri kıskanmaya ittiğini söyleyebilirim. Rusça bilmeyi gerçekten çok isterdim -öğrenmeyi düşündüm ama çok zor olduğu konusunda insanların genelinde görüş birliği var sanırım.
Şunu da belirteyim: kitap biraz uzun. Bazı yerlerde daha kısa olamaz mıydı diye sorguladığım oldu. Yine de okumak size edebiyat ve kişisel zevkler açısından çok şey katacaktır. Filmini de izlemenizi öneririm - gerçi bazı karakterlerin yansıtılış tarzı kitaptaki kadar iyi değil sanki.
Bir de kabarık sarı saç problemi var. Aşağıda niçin film ekibinizde bir tarih danışmanı bulundurmanız gerektiğine dair açıklayıcı bir resim bulacaksınız.
megamind + 60'lı yılların güzellik anlayışı |
***
Gelelim Kar'a... Rusya kadar olmasa da Türkiye'nin en soğuk şehrinde, Kars'ta geçen bir Orhan Pamuk romanı. Kendisi tarafından "ilk ve tek siyasi romanım" denilen bir kitap. Şair Ka'nın (adının baş harflerini kullanmayı tercih eden bir insan) İpek adında bir kızla evlenmek için Almanya'dan Kars'a gidişini ve orada tuhaf darbemsi bir şey yaşanmasını anlatıyor.
Bu kitabı okumamın üstünden çok az bir zaman geçmiş olmasına rağmen hakkında pek bir şey yazmak istemiyorum aslında. Aslında Orhan Pamuk'u sevmediğimi söyleyemem, daha birkaç gün önce Kafamda Bir Tuhaflık'ı bitirdim ve şimdiden favorilerim arasına girdi bile. Daha önce de Manzaradan Parçalar'a bir göz atmıştım sanırım. Masumiyet Müzesi'ni ise yıllar önce çocukken okuduğum için hakkında bir yorum yapamayacağım. Yine de emin olduğum bir şey var ki bu kitapların hiçbirinde Kar'ı okurken yaşadığım iç sıkıntısını yaşamadım.,
Gözüme çarpan sinir bozucu yanlardan biri karın hep aynı kelimelerle tasvir edilmesi oldu. Şimdi net hatırlayamıyorum ama "iri taneli" ya da "parçalı" gibi bir kelime tekrar tekrar kullanılmıştı. Karakterin pencereden dışarı baktığı her sahnede ya da dışarıda her yürüyüşünde aynı tasvir. Defalarca. Leitmotif dedikleri buysa olmaz olsun.
Kitapta beni rahatsız eden ikinci bir durum siyasi bir roman olmasına rağmen siyaset meselesinin çok bulanık, sınırları hiç belli olmayan bir düzlemde işlenmesi oldu. Karakterlerin söylemlerinin, görüşlerinin, tiyatroda yaptıkları şeylerin ne anlama geldiği anlaşılmıyordu hiç. Aslında günümüzde de çok tartışılan meseleler vardı kitapta, ama benim kafamda her şey birbirine girdi. Kitabın siyasi bir roman olması siyasi bir mesaj vermesini gerektirmiyor elbette, benim beklentim de bu yönde değildi zaten. Ama sanki bir şeylerin bir anlam ifade etmesi gerekiyordu? Özellikle Kadife ve Lacivert karakterleri konusunda yaşadım bu sıkıntıyı. İfade edilmek istenen şeyi alamadım - belki de benden daha bilgili bir okur kitlesine hitap ediyordur bu konuda.
Sonuç olarak, bunaltıcı bir kitaptı. Zaten kar yüzünden tüm dünyayla bağlantısı kopmuş bir yerde geçen bir roman ne kadar iç açıcı olabilirdi ki? Edebi yanına ise girmeyeceğim, çünkü bir kitabı okurken kırk kere ilallah edince edebi özellikleri hakkında kafa yorasınız kalmıyor pek.
***
Kışı sever misiniz bilmiyorum. Birkaç gündür yağan kar o kadar fazlaydı ki benim oturduğum yerin etrafı hala kardan adam yapılabilecek kadar kar dolu, gerçi birazcık buzlanmışlardır ama. Eğer yağarken tadını çıkaramadıysanız erimeden birazcık eğlenmenizi öneririm. Gerçi bu blogumun ikinci yazısı ve hiç kimseye de buradan bahsetmedim, o yüzden eminim ki iyi dileklerim şu anda kimseye ulaşmıyor.
Yazımı Olaf'ın sözleriyle bitireceğim:
Winter's a good time to stay in and cuddle / But put me in summer and I'll be a- happy snowman!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder