20 Ocak 2017 Cuma

Anna Karenina

     Merhaba!

     Çoook uzun süre önce yapmam gereken bir şeyi yaptım: Anna Karenina'yı okudum!

     Açıkçası kitabı tamamen bitirmeme rağmen içimde hala bir suçluluk duygusu var çünkü benim okuduğum versiyonun sonunda Nabokov'un son sözü ve inceleme tarzı bir şey vardı ve o kısımları okumadım daha. Kindle'ımda hala %97 bitirilmiş gibi duruyor sanırım bu yüzden. Açıkçası dün kitabı bitirdiğimde beynim yahniye dönmüştü, o yüzden son söz kısmını okumaya çok üşendim.

     Bu arada belirteyim, beynimin yahniye dönmesinin sebebi kitabın sıkıcı olması değildi. Anna Karenina gerçekten devasa bir kitap ama klasik kitapların geneliyle karşılaştırınca fazlasıyla akıcı ve ilgi çekici kalıyor. Bu açıdan benim edebiyat görüşüme çok uyduğunu söyleyebilirim: bir kitabı mükemmel yapan şeyin aynı anda hem eleştirmenler hem de işin uzmanı olmayan okurlar tarafından beğenilmesi olduğunu düşünüyorum. Derinlik ve anlaşılırlık beraber olduğunda ortaya harika bir iş çıkıyor. Anna Karenina da bu kitaplardan biri işte, belki de en büyük Rus romanı -hatta kimi zaman dünyanın en büyük romanı- olarak anılmasının nedeni budur. İçinde her açıdan derinlik barındırıyor: karakterlerin psikolojisi, kurgu, sosyal ilişkiler, toplumun duruma yönelik eleştiri, felsefe, duygusallık, trajedi... Ayrıca içinde Rus romanlarının genelinde bulunan her şeyi barındırdığını da eklemeliyim. Geçenlerde Facebook'ta Rus edebiyatını çok güzel anlatan bir şey buldum, buraya eklemeden geçemeyeceğim.


     
     Sanırım buradakilerin bir veya ikisi dışında hepsi Anna Karenina'da var.

     Küçükken Rus edebiyatına karşı çözemediğim bir soğukluğum vardı, sanırım gerekli bilgi birikimine ulaşmadan önce Karamazov Kardeşler'in önüme sürülmesiyle yaşadığım iç sıkılmasının bir etkisi. Karakter isimlerinden bile korkunç şekilde sıkılırdım. Sanırım o dönem okumayı başarabildiğim tek Rus romanı Ana'ydı, başka istekle okuduğum bir tanesini hatırlamıyorum çünkü. Ama dört beş yıldır kitaplarla ilgili zevklerim daha rafine bir hale geldi ve ek olarak, Rus kültürüne ve Rus tarihine ciddi bir ilgi duymaya başladım. Yakın dönemde okuduğum ilk Rus yazar Çehov oldu -öykülerine de oyunlarına da bayılırım- ve kader beni ister istemez Anna Karenina'ya getirdi.

     Açıkçası Rus edebiyatının niçin herkes tarafından övüldüğünü şimdi anlayabiliyorum. Anna Karenina muazzam bir kitap. Enerjik, güçlü bir kadın olsa da toplumla uyum sağlayamadığı için kendi trajedisinden kaçamayan Anna'yı görüyoruz kitapta, ve onun Vronski'yle olan ilişkisini... ama kitap bundan çok daha fazlası! Rusya'nın o dönemki taşra hayatından, köylülerin durumundan, ucu zamanla komünizme kadar ulaşmış düşüncelerden, bürokratların hayatından, yozlaşmışlıktan da izler bulmak mümkün bu kitapta. Kitabın sonunda Panslavizm akımını, milliyetçilik akımının güçlen     Elbettişini de görüyoru. Öte yandan insan ilişkileri, aile içindeki ilişkiler müthiş nüanslarla işlenmiş. Zaten dünyanın belki de en ünlü cümlelerinden biri bu kitapta geçiyor: "Mutlu aileler birbirine benzerler, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır." Kitap, ilk cümlede geçen bu mutsuz aileleri de anlatıyor etraflıca. Eserin en takdir edilesi yanlarından biri toplumsal olayların içine insan ilişkilerini ve psikolojisini bu kadar iyi yedirebilmesi, tıpkı aynı anda eleştirmen ve okur beğenisini bir araya toplaması gibi.

     İtiraf etmeliyim ki şu an Anna Karenina'yı överken biraz tuhaf hissediyorum çünkü böylesine büyük ve daha önce değeri bilinmiş bir eseri övmenin bana düşmesi biraz tuhaf oluyor. Sadece, sıradan bir okur olarak, bu kitabı okuduğum için gerçekten mutlu olduğumu söyleyebilirim. Ayrıca filmini de izledim, Keira Knightley'nin de oynadığı 2012 versiyonunu. Daha eski bir versiyonu var mı bilmiyorum ama vardır kesin. Joe Wright tarafından yönetilmiş, afişi de şöyle bir şey:




     Elbette devasa bir edebi eseri sinemaya uyarlamak kolay değil, fakat bu dezavantaja rağmen film benim izlediğim en iyi kitap uyarlamalarından bir tanesiydi -tabii film kültürümün çok iyi olmadığını da belirteyim. Sahne geçişlerine, dekora, kıyafetlere, oyuncuların büyük kısmına bayıldım. Hayalimdeki karakter tasvirine en yakın şekilde yansıtılanlar Stepan Arkadyeviç (Stiva), Anna'nın kocası ve Levin oldu. Öte yandan Vronski benim düşündüğümden çok daha yakışıklıydı. Keira Knightley ise kitapta "dolgun" olarak tasvir edilen Anna'ya kıyasla daha ince kaldı benim gözümde, ama yüzünü ve saçlarını Anna karakterine yakıştırdığımı belirtmeliyim.

     Ha bir de, filmde Cara Delevingne'i görünce çok şaşırdım. O kızın o kadar modern bir görünüşü var ki daha uygunsuz bir oyuncu seçebilirler miydi bilmiyorum. Neyse ki ufak bi roldü.

     OMFG şimdi filmin oyuncu listesine bakayım derken fark ettim ki Stepan Arkadyeviç'i oynayan adam bizim Mr. Darcy???!!?!?!?! WTF.

     Afallamış durumdayım. Demek ki rol yeteneği dedikleri şey bu.

     Her neyse, sonuç olarak Anna Karenina'yı okumanızı öneririm. Bunu benim dememe ihtiyacınız yoktu tabii ama boş verin işte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder