9 Haziran 2020 Salı

okuma notlarım - the book thief

liesel, max, rudy, hans ve rosa.

ve ölüm.

(merhaba ölüm. iyi bir anlatıcısın, seni sevdim. ama tabii ki sadece bir anlatıcı olarak :p)

the book thief ilginç bir kitap. teması, konusu bakımından değil elbette, çünkü II. dünya savaşı dönemi almanyası ve holocaust hakkında halihazırda gazilyon tane eser olması lazım. ağır bir konu, önemli bir konu; fakat aynı zamanda klişeleşmiş ve hakkında yazılabilecek neredeyse her şey yazılmış bir konu. o dönemde yer alan yeterince iyi ve kötü eser okudum ve bir noktada savaşların tarihine ve tarihsel kurguya özel bir tutku duymayan biri olarak daha fazlasını okumaya ihtiyaç duymadığımı düşünüyorum. tabii ki gerçekten etkilendiğim eserlere denk geldim, örneğin maus muhteşem bir çizgi romandı (zaten bir klasik sayılıyor sanırım). fakat okumasam da olurdu dediğim bazı kitaplar da var, çizgili pijamalı çocuk gibi. onu çocukken okumayınca pek anlamı olmuyor sanırım.

öte yandan the book thief çok uzun süredir okuma listemdeydi. okuma listemdeki kitapları nafile bir çabayla azaltmaya çalışıyorum, o yüzden bir şekilde başladım.

değişik, çarpıcı ve keskin bir üslubu var. tabii bu anlatıcının kimliğiyle de alakalı: kitabı ölüm'ün ağzından dinliyorsunuz. bu hikayeyi okunmaya değer yapan şey bence bu. konu edilen dönemi yansıtmak için yaratıcı bir tercih olmasının yanı sıra ölümü bir karakter olarak düşünmek insanın ilgisini uyandıran bir şey.

başlarda üslubu azıcık cringey bulmadım desem yalan olur. sanırım bu tarzı çok fazla young adult kitabında taklit edilirken veya suyu çıkarılırken gördüm. hafif john green'imsi, edgy, dramatik, "bak şimdi önemli bir şey söylüyorum" havası. sonradan alışıyorsunuz, üslup da kitabın devamında abartısını kaybedip iyice oturuyor. ölüm'le daha bir haşır neşir olunca anlatım tarzı da pek batmamaya başlıyor sanırım :p

karakterleri samimi ve insani buldum, o nedenle kitapla duygusal bir bağ kurmakta pek zorlanmadım. çoğunun alman oluşu ve o dönemin toplumunu farklı yüzleriyle tanımak kitabı daha gerçekçi yapıyor, iyi-kötü ayrımı basit bir ikiliğe oturtulmamış. hem hitler'i destekleyen karakterler hem de o dönemin politik çevresinden kendini sıyırmak için elinden geleni yapan karakterler var. doğru tercihleri yapmaya çalışan karakterleri okurken politik baskıyı iliklerinize kadar hissediyorsunuz. bu da kitabın sevdiğim yanlarından biri oldu. kötülüğe o denli batmış bir ortamda doğru davranmanın neredeyse hiçbir yolu yok gibi, ama sürekli dolambaçlı tercihler yapmak ve bir şekilde hayatta kalmak zorundasınız. ama sonunda bu yaptıklarınıza değmiyor. çünkü savaş :( bir kere şiddet normal hayatın bir parçası haline gelince bundan kaçınmak mümkün değil.

sonuç olarak hoş bir kitaptı. goodreads'te dört yıldız verdim. konu ilginizi çekiyorsa bakmanızı öneririm.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder