13 Temmuz 2020 Pazartesi

sevgisizlik

bugünlerde yaptığım iyi bir şey var: neredeyse her gün koşuya çıkıyorum.

bu aktiviteye iyi duygularla başladığımı söyleyemem. normalde koşu pek sevdiğim bir egzersiz türü değil. skolyozum olduğu için koşarken hep tek tarafıma daha çok basıyorum, bu da sinirimi bozan bir şey. ne var ki uzun süre evde kapalı kalınca bacaklarımı çalıştıracak bir şey bulmam zorunlu hale geldi, bunun için de koşudan iyi bir seçenek bulamadım. evde squat yapmayı denerken yere düşüyorum, onun da bu tercihte etkisi olduğunu itiraf etmem lazım :p

neyse, bir şekilde asimetri duygusuna alıştım, kondisyonumu da arttırdım. artık benim için önceden uzun sayılabilecek bir mesafeyi nefesim tıkanmadan ve rahatsız hissetmeden koşabiliyorum. vücudumun bu noktaya gelmiş olması beni çok mutlu ediyor. böyle sıkıntılı dönemlerde ufak fiziksel hedefler belirleyip bunlara ulaşmak harika bir duyguymuş. her şey takılı kalmışken, bir şeyler asla gelişip dönüşmüyormuş gibi gelirken kendi bedenimin iyi kötü bir şeyler yapabildiğini görmek, kaslarımın kapasitesini arttırmak kendimi çökkünlüğe bırakmama engel oluyor. egzersizin endorfin salgılatmasıyla ilgili söylenenler de doğru sanırım: genelde koşup yoga yaptıktan birkaç saat sonra alışık olmadığım türden bir mutluluğa kapılıyorum. biri vücudumun içinde ışık yakıyormuş gibi tatlı bir duygu.

koşu meselesinden bu kadar olumlu bir şekilde bahsettim ama asıl gelmek istediğim konu bu değil aslında. bugün koşarken uzun süredir kafamı oyalayan bazı düşüncelerin iyice açıldığını hissettim ve şu anki halimle ilgili bazı şeylerin ayırdına vardım. hayata dair ufak anlarda hissettiğim sevgiyi yitirmiş gibiyim, bu yüzden yazının başlığı "sevgisizlik". doğaya, canlılara, normalde bağ kurabildiğimi hissettiğim varlıklara bakarken aynı sevgiyi hissedemiyorum. derin ve güçlü olan ilişkilerimde (arkadaşlarımla, bir iki aile üyemle ve mentorum olarak gördüğüm insanlarla olan ilişkilerimi kastediyorum) bu geçerli değil. onlarla olan bağım neyse ki hala güçlü ve sağlıklı bir durumda (çok şükür!!). öte yandan dünyanın kalanına kendimi kapamış gibiyim.

bunun muhtemel sebeplerini düşündüm. pandemi sürecinin bir etkisi olduğu çok belli, geçmişte belli sebeplerden dolayı içerlediğim ve bunu ifade edemediğim aile üyelerimle uzun süre bir arada olup beraber bir hayat kurunca ister istemez günlük hayatıma hakim olan tavır değişti. bazı açılardan savunma moduna geçtiğimi, sürekli ev içerisinde kendi alanımı ve haklarımı koruma çabasına girdiğimi hissediyorum. bu noktada ailemle iletişimim eskisine göre daha sağlıklı ve düzgün, ama ne kadar uğraşsam da onlarla sevgiye dayalı bir ilişki kurmakta zorluk çekiyorum. rasyonel ve araçsal bir ilişki olabiliyor sadece. bir de artık atlatmış olmam gereken ayrılık sürecinin etkisi var tabii. şu anda hiç acı hissetmiyorum, ama bu sürecin hissettirdiği acı yok olurken eski sevgilime karşı düşüncelerim olumsuz bir hal aldı. kendimi koruyup karşımdakini olumsuzlayan bi noktaya geçtiğimi düşünüyorum. dış dünyaya karşı güvenimin biraz kırıldı galiba.

pandeminin başındayken buraya yazdığım bir iki şeyi okudum. çok olumlu ve umutlu sayılabilecek şeyler yazmışım, şu anki halime göre daha olgun bir konumdaymışım. şu anda biraz sinirli ve öfkeliyim. izolasyon sürecim çok uzadı ve kalabalık içinde sosyalleşmeyi çok özledim. bazen öfkemi fiziksel olarak hissedebiliyorum. bir şeylere vurmak ve bağırmak istiyorum. geçici olarak çözümüm kendi kendime agresif şarkılar açıp boş bir odada kafama göre dans etmek ve metallica dinlemek. bir yandan öfkemi bu şekilde boşaltmak, bir yandan da ufak şeylerle ve ev ilişkilerimde sevgiyi yeniden büyütmek gibi bir niyetim var. dün babamla konuşurken daha nazik olmaya çalıştım ve denize, güneşe falan bakarken doğayı sevdiğimi kendime hatırlattım. bugün hiç öyle sevgi dolu değilim, evin içinde sert hareketlerle dolaşıyorum ve birilerini dövdüğümü hayal ediyorum :p ama neyse ki evde hiç kimse yok, o yüzden öfkemi rahatça boşluğa yöneltebilirim. öfkenin en azından bir iyi yanı var: bazen üretken davranışlara dönüştürülebiliyor. kendimi hınçla çalışırken, koşarken, kitap okurken bulabiliyorum. yine de sağlıklı değil tabii ki. umarım geçer.

en azından bu ara kendimle ilişkim biraz düzelmiş gibi. biraz kırılgan şekilde de olsa özgüvenim arttı sanırım. belki de hissettiğim şeyin üzüntü ve depresyon yerine öfke olmasının nedeni budur: kötü duygularımı içime değil de dışıma yöneltince form değiştirmiştir belki.

bugünlük boş gevelemelerim de bunlar olsun :p iyice günlüğe döndü burası, bir ara kitap yazısı falan yayınlamaya çalışayım bari.

edit: yazıyı yeniden okurken fark ettim ki bilgisayarım ne zaman pandemi yazsam bunu "pandamı" şeklinde değiştiriyor... SRSLY?!?!?!?!?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder